3 Mayıs 2011 Salı

Ölüme Çok Geç Kaldım, Sensizliğe Çok Erken

www.tips-fb.com




Sevgili giderken bu yüzden titrermiş dizler meğer. Ne sinirden, ne kırgınlıktan, ne de korkudan; sadece ve sadece soğuktan... 








Tırnaklarım batıyor mutluluğa. Kanatıyorum her bir zerresini, özür dilemek de gelmiyor aklıma. Birkaç saatlik dertleşmeyle yoluna girer mi her şey? Öyleyse neden bu sonsuz yükler, bitmeyen çileler? Ya da biz mi bilmiyoruz dertleşmeyi acaba? Öyle olmalı, aksi mümkün değil galiba.

Öznesini yitirmiş bir cümledir aslında hüzün. Kime değdiğine bakmaksızın alıp götürür gülüşleri ansızın. Giderken bir hoşça kal bile demez, oysa gelirken ne çok merhabası vardı. Dengeyi kuramadığından olsa gerek, çatlak sesler çıkar yüreğin derinlerinden. Sanki milyon tane adamcık, ayaklanmıştır canlarına tak ettiğinden. Sahi, çok mu acımıştı zamanında hepsinin canı?

Renkli bir ayıcık tutuyordum elimde ve üzerinde forever yazıyordu pembe renkte. İlla ki pembe olmalıydı zaten, o zamanlar da tozpembe hayallerim vardı çünkü. Bir bir dizilmiş hüzün avcılarıydı heyecanlar, ben yine de vazgeçmiyordum onlardan. Onlarsız kuruyordum, onlarsız çatlıyordu ellerim. Ayıcık bana bakıyordu, ben ayıcığa dert yanıyordum. "Gitti." diyordum sadece. Bir cevaptı bu belki, tek kelimeyle dertleşme olur mu diyenlere.

Tek kelimelik dertleri neden saatlerce ve yığınla kelime ile anlatalım ki? Yürekte bıraktığı molozlar tek tek dağılmadı mı yüzümüze gözümüze? Ellerimizle kapatmıştık oysa gözlerimizi, onlar sevgiliyi görürlerdi çünkü. Ama başaramadık yığınla kelime arasında kalmış enkazımızı kaldırmayı.

Başaramadığımız için yalnızız ya zaten. Evli ya da nişanlı olmak yalnızlıktan kurtarmaz ki kimseyi. Terk edildiğimiz o günden beri, ruhumuz yalnız değil mi? Onun eşi gitti, biz ardında kalıp sürdürmek istedik yamalı hayatlarımızı. Yamalar söküldü arada bir, çırılçıplak kaldı gözyaşlarımız. Islaktı zaten, üstü örtülmüyordu ki nemden. Çatlamış ellerine sürmek istedi kadın onu, işe yaramadı. Kimdi o kadın hatırlamıyorum şimdi. Tek hatırladığım, ağlarken elinin tersiyle siliyordu gözyaşlarını.

Avuç içleriyle silinmiş gözler mi sizinkiler bilmiyorum. Zaten ben artık kimsenin gözlerine de bakmıyorum. Bu yüzden göremem gözyaşlarınızı. Ruh halinizden bihaberimdir muhtemelen. Sağlığınız yerlerde sürünüyordur ve acilen hastaneye kaldırılmışsınızdır ama ben bunu hiç kimseden tesadüf eseri dahi duymam. İlgilenmediğimden belki de, hem zaten vaktim yoktur ki. Zira yamamam gereken bir hayatım var, daha fazla tahammül edemediğimden çıplaklığa. Oysa severdim ben şeffaf hallerimi. Bu yüzden takınmıyor muydum cana yakın gülüşlerimi?

En şeffaf şey aşk belki ve en üstü kapalı gizlilik de aynı şekilde. Ondan bahsetmeye gücüm yok, nedenim yok belki de. "Gitme." diyemediğim gün öldürdüm ben onu içimde. Korkuyor muydum? Evet. Dizlerim titriyordu karda kalmış gibi, soğuk bir kış gecesinde. Fark ettim ki üzerimi örten aşk gidince gerçekten üşümeye başlamıştım. Sevgili giderken bu yüzden titrermiş dizler meğer. Ne sinirden, ne kırgınlıktan, ne de korkudan; sadece ve sadece soğuktan...

Bu yüzden aşıklar kendilerini kötü hissederler. Doktor onlara muhtemelen soğuk aldıklarını söyler. Yahut bir psikologa yönlendirir, çünkü onların her sorunu psikolojiktir. 

Ve bir şarkı çalıyordur barın birinde, hastaneye kaldırılmış bir aşıktan habersiz.

Donuyor dışarısı, ayaz sarmış her yanı
İçimde yağan karda buz tutmuş yollarımı.
Herhangi bir gecenin soğuğunda üşürken
Ölüme çok geç kaldım, sensizliğe çok erken.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets