23 Nisan 2012 Pazartesi

Yarın Mutlu Olmak İçin Müsait Misiniz?

www.tips-fb.com



Her şeyin bir son kullanma tarihi falan var da kadınlığa uygulanan şiddetin son günü ne zaman gelir acaba?





Bir süredir yazmak istemiyor olmam, birkaç saat önce sona eren film gecemizle birlikte tarihe karıştı. Zira bu gece izlediğim film bende öyle duyguları açığa çıkardı ki ruhuma gömülü kalmış Zeyna'yla resmen göz göze geldim. Ürperdim! Nasıl ürpermeyeyim? Ben kendimi zayıf ve kuru bir dal sanıyorken aslında hiç de öyle olmadığımı anlamak benim açımdan büyük bir değişim. Belki de bu hissi içimdeki caniye borçluyum, bilemiyorum. Ama herkesin içindeki cani, ucundan kıyısından da olsa hayat bulmalı. Yıkıp dökmeden... Kasıp kavurmadan... Fakat başı dik ve silahı kuşanmış bir halde... 

Gardını almalı insan hayata karşı, hele ki kadınsa bir de!

Evet, bu gece en feminist havamdayım yine. Doğamda, ruhuma serpiştirilmiş -bir tutam da olsa- feminist bir kadın var sanırım. Elimde pankartlarla yürümeye şu dakika hazırım. Sonunu düşünmeden bas bas bağırabilir, olay çıkarabilir, kötü olan ne varsa yakıp yıkabilirim. Öte yandan asla ve hiçbir konuda radikal olmamı istemedi babam. Hatta lisede biyoloji öğretmenimle evrimi tartıştığımı duyunca çok kızmıştı bana. Herkesin görüşü kendineydi sonuçta. Ama değişmedi bendeki radikal haller asla. İnandığımın peşinden gitmeyi, inanmadığımdan nefret etmeyi hep sevdim. Elimde değildi ki ben böyleydim. Değiştirilemez kodlar girilmişti beynime doğmadan hemen önce. İşte bu yüzden, babamın ve diğer birçok erkeğin kızacağı bir ruh halindeyim bu gece. 

Boğazıma kadar feminist bir dünyaya batmış bir halde... 

İçinden çıkmayı hiç istemediğim, hayali bir gezegende...

Ah tabii ya, film... Tramvay durağında epeydir reklamını gördüğüm, afişlerini incelemekten kendimi alamadığım, nedense içine içine çekildiğim lakin gidip de görmeye erindiğim (bkz: erinmek) film: Kurtuluş Son Durak. Hani vizyona girmiş yeni filmleri her ne olursa olsun izleyenler vardır ya... Ben onlardan olamadım asla. Ancak bu film bir tür girdaptı benim için. İçine çekiliyordum dedim ya, bu gece bu durumun sebebini anladım diyebilirim.

Filmde kâh kocasından, kâh sevgilisinden, kâh nişanlısından çeken bir grup kadının tesadüflere bağlı hikayeleri anlatılmakta. Fiziksel şiddet de var bu filmde, psikolojik baskı da... Çekip giden acımasız aşklar da dahil bunlara. Ve kadınlar... Hepsinin hali aynı ilk etapta. Hepsi kurumuş, hepsi umutsuz, hepsi yılmış... Dişi olmanın getirdiği bir gereklilik gibidir ağlamak. Ve bu filmin başında da bolca ağlayan kadın görmek mümkün. İnsan acıdıkça üstüne gelmekten zevk alır diğer acılar da. Ama ayağa kalkmaya karar verdiği anda güneş doğar, nefes alması kolaylaşır ve sanki tüm dünya gücün
mesajını alır.

İşte bu film bana, kadın olmanın gerçek gücünü de hatırlattı aslında.

Ne şanslıyım ki bunu henüz unutmamışken yakaladım bir kez daha.

Biliyorum ki birçoğumuz hâlâ benzer bir unutkanlık uykusunda. Güçsüz olmayı sevmediğimiz halde güçlü olmaktan korkuyoruz. Güç, sadece erkeğe özgü sanıyor ve hayatımızın hatasını yapıyoruz. Hayır, erkeklere düşman falan değilim. Canım ciğerim dediğim bir erkek kardeşim var benim. Her şeyden önce onu düşünür, sonra erkeklere sayıp söverim. Ki sövmeyi de pek beceremem zaten. Lakin şiddetsever erkeklere ağız dolusu küfür ve beddua edebilecek kadar da nefret doldum birden. Belki de bu nefret uzun zamandır içimde uyuyan bir başka canavardı. Biz kadınlar kötü şeylerin üstünü örtüp iyiye odaklanmayı pek severiz. Bu şekilde matah (bkz: matah) bir şey yapıyoruz zannederiz! Halbuki kötü, bir insanın ruhundan temizlenmeden iyi olan hiçbir şeye fırsat vermez. Siyahın tüm kiriyle büyüklük tasladığı bir yerde beyazın hakimiyeti hayal dahi edilemez. 

Bu yüzdendir ya zaten; yeni yaraların daha derin olması eski bir yara iyileşmeden...

Ruhlarımızı bencillik mahzenlerine kapamış erkeklerin bilmesi gerekirdi, şarap gibi yıllandıkça yenilenmediğimiz. Ne kadar bekletildiysek, o kadar yara aldık her birimiz. 

Kimimiz dayak yedi sevdiği adamdan, kimimiz acısını içine gömdü konu komşunun yanında, birçoğumuzun yalancı gülümsemeleri yuva kurtardı -sözde- ama o yuva her tokatta defalarca yıkılmıştı bir kere. 

Bazılarımızsa sevinmeliydik, dayak atmayan adamları sevdik diye. Bulmuştuk bunuyorduk bir de! Adam dövmüyordu, adam şiddet sevmiyordu. Gerçekten böyle miydi sahi? Bu adamların yaptığı da şiddet değil miydi?

Yaptığımız her şeyi yargılayan, 
bir adım gerisinden gitmemizi saygı sanan, 
gururuna sahip çıkan ama gururumuzu yamalı bohçaya döndüren, 
arkamızda durmayan, 
sürekli eleştiren, 
bize ait ne varsa yargılayan (İkinci kez yazmışım bunu nedense, içime mi işlemiş ne?),
destek olmayan, 
paylaşmayan, 
kişiliğimize aşık olup sonra kişiliğimizi değiştirmeye çalışan,
kendi kişiliği söz konusu olunca "Ben böyleyim, işine gelirse." demeyi meziyet kabul eden,
kendi hayallerini ortak hayallerimiz sanan, 
bizim hayallerimizi fantastik bulan, 
hayatımıza hayal gibi giren fakat giderken hayal kurma yeteneğimizi körelten, 
sevdiğini göstermeyi erkekliğin şanına zarar vermek olarak değerlendiren, 
ulu orta demeden rencide eden, 
kendini bizim eğitmenimiz sanan, 
birey olduğumuzun farkına varamayan, 
çevresine insanlık taslarken bizim en ufak hatamızı dahi cezalandırmaktan zevk duyan,
bizim için çabalamayan, 
onarmak için direnmeyen, 
kadının namus kavramı ardına sığınıp onu malı gibi gören...

Milyon tane tür yazabilirim buraya istesem... 

Ama istemiyorum. 

Şiddeti sadece kaş patlatmak, göz morartmak sanan erkeklerin de kadınlarına uyguladıkları eziyetlerin şiddet olduğunu biliyor olmaktan bazen rahatsız dahi oluyorum. Belki de bunu bilmesem daha kolay kabul edebilirdim kimi şeyleri. Belki o zaman içimizden bazıları sırf kendini değersiz hissettiği için bu hayattan vazgeçmezdi. 

Biz kadınlara sormadan toplum iyi koca olmanın kriterlerini belirlemişti: "Dayağı yok, içkisi yok, kumarı yok... Allah'tan belanı mı arıyorsun be kadın?" Dayağı olan erkeğin de kılıfı hazırdı gerçi: "Tüm erkekler aynı be! Ne yapacaksın, çocukların var."

Erkeklerin yaptığı her şeyin üstünü örten inançlarımıza sıkı sıkıya bağlandığımız kadar, kendimize bağlı olsaydık, şimdi her şey daha farklı olabilirdi. Şimdi bir erkek bir kadına çiçek gibi davranabilir, onu üzmekten, ağlatmaktan korkabilirdi. Dayakla terbiye etmeye çalışmaz, dayak atmadığı zamanlarda da kadının canını yakacak psikolojik şiddet yollarına başvurmazdı.

Biz kadınlar, erkekleri olmazsa olmaz zorunlu eşlerimiz sanarak, hayallerimizi onlara endeksleyerek, onlara teslim olarak ve -içten içe bizden üstün bir eş hayali kurduğumuzdan olsa gerek- onların terbiyelerini haklı bulmaya başlayarak kendi ipimizi çektik aslında.

Oysa beni bu kadar galeyana getiren filmde ipi çekilen erkeklerdi. Hata kaza da olsa... 

Böyle gelmiş böyle gider bir düzen varsa kadınla erkek arasında... Belki de filmdeki gibi tesadüfi cezalar girmeli hayatlarımıza. Bilmeden, istemeyerek, bilinçli olmadan birkaç erkeğin canını yaksak mesela... 

Tüyler ürpertici değil mi?

Kadınlar hayatın içinde tüyler ürperten bu gerçeği yaşıyorlar ne yazık ki.

Ve seviyor erkek milleti... Gücünü toplamış kadın, yeni bir hayata başlayacakken onun hayatına yeniden maydonoz olma halini.

Hiçbiri onlara ihtiyacımız varken gelmedi.

Gelmeyecekler de belli ki.

Ki zaten bizi güçlü kılan da bu bence. İnsan -kadın/erkek fark etmeksizin- acımayı kabullendiği ölçüde yaş alıyor aslında. Doğum günleri falan palavra! Ne türden olursa olsun, sevdiğini iddia ettiği kadına şiddet uygulamaktan kaçmayan erkekler uyumakta olan bir canavarı besliyorlar oysa.

İçimizde dallanıp budaklanan sabır gün gelir bu dünyayı bile yerinden oynatır.

Kurtuluş Son Durak, olmayacak duaya amin demek gibi bir şey kimilerimiz için. 

Lakin sulu göz tabir edilen ve güçsüz sanıldığımız sözde güçlüler tarafından hor kullanılma hallerimiz niçin?

Her şeyin bir son kullanma tarihi falan var da kadınlığa uygulanan şiddetin son günü ne zaman gelir acaba?

Bugün, erkekler için de uygun bi' zaman mıdır mesela?

Hazırlıksız yakalandılarsa, yarınları da bekleriz biz aslında.

Yeter ki kadınlar, sırf seviyorlar diye ağlamasınlar bir daha.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets