25 Nisan 2012 Çarşamba

Bir Genç Kızın İç Çekişi Ve Banyodaki Hamam Böceği

www.tips-fb.com




Bizi önemsemediği için üstümüze basıyor ya insanlar.







Yatağına uzandı genç kız. Genç olduğunu hissetmeyeli epey olmuştu gerçi ama hâlâ mücadele ediyordu yıllarla. Bilgisayarını açtı usulca. En sevdiği şarkı çalmaya başladı fonda. Gözlerini kapattı. Anılar öylesine yüzsüz üşüşüyorlardı ki başına, ne zaman gözlerini kapatsa bir tür saldırıya uğruyordu ruhu. Gardını alıyordu az çok, eskiye oranla daha güçlü sayılırdı. Yine de yamalıydı hayalleri. Yine de acıtıyordu ruhuna batan hayal kırıklıkları.


Özenle sakladığı eski yazıları buldu şarkının etkisinden çıktığı bir vakit. İçi yosun kokuyordu bu yazıların, öylesine nemlenmişti geçmiş zamanda. Geçmiş ne tuhaf bir şeydi aslında. -Sözde- gidiyordu hızlıca, akıyordu hayatlarımızdan ama hep kalıyordu bugünde bir yerlerde. Tam olarak gitmiyordu asla. Etekleri tutuşuyordu geleceğin, yer arıyordu geçmişten kendine. Sığamıyordu hiçbir zaman dilimine. Gitmeye niyetlenmiyordu geçmiş. Ve belli ki hiçbir zaman niyetlenmeyecekti de...


-İnsanın bugünü geçmişi kadardır belki de.


Ne zaman omzundaki yük taşınmaz hale gelse, kendince bahaneler bulurdu hislerine. Geçmişi elinin tersiyle itemediği anlarda, belli belirsiz atasözleri türetirdi beyninde. Ne zaman acısa daha bi' yaratıcı oluyordu. Anında başkalaşıyor, anında ruhuna gömülüyordu.


Gülümsedi.


Bazen gülümsemeleri, ağlamaktan beterdi.



"Halime bakıp da mücrimim sanma, 
Karşında ayağım elim dolanır. 
Ahraz da değilim, dilbazım amma 
Seni gördüğüm an dilim dolanır."



Tepkisizce okudu satırları. Artık ona şiirler okumuyordu sonsuz aşkları. Zira yakın bir zaman önce deneyimlemişti: Hiçbir aşk sonsuz değildi. Bir kere daha gülümsedi. Aslında ağlıyordu hıçkıra hıçkıra şimdi. Lakin ne zaman gözyaşları değer görmez oldu, o gün ağlamayı unutmuştu.


Acıların, gülümseyerek hakkından geliyordu.


Şiirin devamı vardı. Acıların da devamı her zaman olacaktı.



"Biricik servetim resmin masamda, 
Tek zevkim de sensin, tekmil tasam da.
Ben sana gelmeye uğraşmasam da, 
Kördüğüm olası yolum dolaşır."



Bekledi. Derin bir iç çekti. Uzun zaman olmuştu bu şiiri hissetmeyeli. Belki de gerek duymamıştı yeniden okumaya. Belki de zaman bulamamıştı mutluluklarından. Sebebi her neyse, şimdiki sebebinden daha keyifli olduğu kesindi. 


Gülümsedi.


Gözyaşları tebessümünde gizliydi sanki.


Gülerek ağlaması sona erdiğinde başka bir yazıyı açtı özenle. Bu yazılara hâlâ özen gösterebildiğine şaşırdı kendi kendine. Belki de olmadık şeylere olmadık derecede özen gösterdiğinden kimseden kıymet görmemişti. Belki de karşılık beklemeyi unutmuştu severken. Ve belki de sırf bu yüzden tüm ömrü yara bere içinde geçecekti. Yamalarıyla yaşamayı öğrenecek, umut etme lüksünün yakınından dahi geçmeyecekti.


Yeni yazı, yeni bir acı demekti.



"Her şeyin sonrası, evveli sensin 
Gönlümün biricik emeli sensin. 
İnan ki çökerim, çekemem dersen 
Çünkü canevimin temeli sensin."



Her yazı, içinde birkaç dörtlük saklıyordu. Her yazı, kafiye doğurmaya yakın gebeler gibiydi. Hangi doğum acısız ve sakindi ki? Genç kız da bu yüzden acıyordu belli ki. Yoksa geçmiş, geçmişte kalmış idi. Derin hüzünlerin ne yeri, ne de zamanıydı şimdi.


Yutkundu. 


Gülümsemeyi denedi, beceremedi. Ağlamamaya yemin ettiği günden beri, gülümsemelerinden alıyordu ruhunun hıncını sanki. Gülümseyemediği vakitler de oluyordu elbet. İşte öyle zamanlarda boğazındaki yumru ne yapsa geçmezdi. Hıncını alamazdı hayattan, hayat en büyük düşmanı kesilirdi. Nefessiz kalırdı, yaşamak zorlaşırdı. Dualar ederdi ölmek için, oysa ölümden çok da korkardı. Ağlayamayan genç kızın, gülümseyemediği zamanlar böyle beterdi işte. En korktuğu şeye en çok ihtiyaç duyduğu anlardan birindeydi yine.


-Gözümü açtığımda bi' hastane odasında olsam... Ölümün kıyısından dönmüş olsam... 


Varsayımlardan yapma sadist hayallerdi bunlar aslında. İnsanın kendini hastanelik etmesi kolaydı da ölmeyecek kadar kan kaybetmeyi nasıl başaracaktı sonra? Geçici bir acı için ölmek de vardı işin ucunda. Pisi pisine, öylesine... Ki iki gün sonra unutulacağını bile bile... Canından ciğerinden değilse, kimsenin gönlüne sonsuz bir acı ekemezsin nihayetinde. Zamanında hayatının anlamı olduğun insanlar, bi' bakarsın yoldan geçen yabancıdan farksız olurlar. Çok zaman almaz bu, birkaç aylık meseledir. Yıllarca her şeye karşı koyan sevgi, gün gelir birkaç ay içinde yerle bir oluverir.


İnsanın kendini heder etmesine değecek midir?


Tarihte hiçbir aşığın, giden sevgili ardından ölümü, bitmiş sevdasını geri getirmemiştir.


Yastığa başını koydu genç kız. Tüm gençliği geçmişinde kalmış bir ihtiyardı ruhu. Ruhunun elinden tuttu. Kapattı gözlerini. Onlara ağlamayı yasakladığı günden beri sadece uyumak için ihtiyaç duyuyordu göz bebeklerine. Etrafını görmez olalı çok da olmamıştı özünde. Gözleri, bu dünyadan birkaç saatliğine de olsa uzaklaşmak içindi. Onlara sevgiyle bakan birileri varsa da göremezdi. Sevgilere inancı kalmamıştı ki. Zaten hangi sevgi vaad edildiği gibiydi?


-Böyledir zaten. Elde edene kadar en mükemmel sensindir, elde ettiklerinde her şeyinle baştan sona yanlış birisindir. Oysa sen istememiştin bu sevdanın içinde olmayı. Aklından dahi geçmemişti. O seni bu şeyin içine çekti. Hayallerini koruyacağına söz verdi. Onları yıkıp geçerken, geçmişi unutmuştu sanki.
-Sanki mi? O geçmişi unutalı çok oldu ki. 
-Madem öyle, neden bekledin bunca zaman?
-Eskinin hatrına... Eski öyle güzeldi ki... Belki yeniden gelir, gelir de beni bulamazsa geri döner diye...
-Birkaç ay uğruna yıllarını beklettin öyleyse.
-Yıllarımı harcadım. Beklediğim her yıl kendimden uzaklaştım. Kollarıma ipler takılsa çok rahat kukla olabilirdim ona. Değiştiğimi sandım, değişirim sandı. Oysa herkes, sadece kendisi kadardı.
-Şimdi ne yapacaksın?
-Ölmeyi bekleyeceğim.
-Ölmek yoktu hani? Hani yaşamak vardı her ne olursa olsun?
-Zamanı gelince öleceğiz illa ki. O vakit geldiğinde yerim neresi olur bilmem. Cennet'te ya da Cehennem'de... Geçen yıllarımın, tüketilen gözyaşlarımın, ayaklar altına alınışımın hesabını soracağım. Nerede olursam olayım, iki elim yakasında olacak.
-Bunu şimdilerde kim önemsiyor ki be tatlım...
-Bunu önemsemiş olsaydı insanoğlu, gözyaşlarım kurumazdı zaten. Gülümseyerek ağlamaya çalışmazdım. Gerçek hıçkırıklarım olurdu. Sesimi duyunca yanıma koşup gelenim, ağlıyorum diye üzülenim olurdu. Kimse ölümden sonra sorulacak hesapları önemsemedi. O yüzden bu dünyada böylesine gaddar oldu her biri.


Konuştukça iç dünyasına çekildi genç kız. Konuştuğu kadın kimdi, ona bunları neden anlatıyordu bilemedi. Belki de bir rüyaydı bu, yine bir yanılsamanın içindeydi. Belki de her gün olduğu gibi, düşünceleriyle konuşuyordu. Dün gece de banyoda yapmıştı ya bi' benzerini. Terliklerin arasına saklanan hamamböceğiyle sohbet etmişti. 


-Benden korkma. Benim ayağımı kaldırıp üstüne basacak gücüm yok.
-Oysa siz insanlar bizi ezecek gücü her şekilde bulurdunuz.
-Hiç ezilmeyenlerimiz öyle, haklısın. Ama benim üstüme öyle çok basıldı ki bunun acısını iyi biliyorum.
-Burada yaşasam senin için bi' sakıncası var mı?
-Fazla gürültü etmezsen sorun olmaz. Fakat ben şimdi yatağıma nasıl gideceğim?
-Keşke biraz daha büyük olabilseydim. O zaman koluna girip seni yatağına götürebilirdim.
-Bunu yapmayı ister miydin gerçekten?
-Beni önemsediğin sürece bunu yapmayı hep isteyeceğim.
-Sizin için de mi önemsenmek çok mühim?
-Elbette. Bizi önemsemediği için üstümüze basıyor ya insanlar.
-Benim de üstüme bastılar. 
-Demek ki seni önemsememişler.
-Sevmekle önemsemek farklı mı sence?
-Ben hiç sevmedim ama yatağına gitmene yardım etmeyi isteyecek kadar önemsiyorum seni mesela. Hele bir de arada sevgi varsa... O zaman tüm hayatımı koluna girerek geçirmek isterdim.
-İyi ki sevmiyorsun beni.
-Bence de... Tüm ömrüm kollarında... Çok iğrenç geçerdi.
-Ben gitsem iyi olacak. Yine gelirim.
-Ben -ne olur ne olmaz- şu terliğin altına saklanayım. Hadi iyi geceler.


Bir zorunluluktu yaşamak, gülümsemenin dahi ağlamak amaçlı olduğu insanlar için. Genç kız artık keyiften gülmüyordu, ne zaman gülümsese içi ağlıyordu.


Hamam böceği bilgin birine benziyordu. Yine de boyutu iyiydi, daha büyüğü ile sohbet çekilmez bir hal alabilirdi.


Bir dehlizin içine girdi. Saçları anılara takıldı, birkaç telini yitirdi. Hızla yuvarlanıyordu anıların arasından. Canı acıyordu sanki, ya da yine acıdığını sanıyordu bedeni.


Aşağıya düşmesi gerekirdi, yukarıya yuvarlanıyor gibiydi şimdi.


Hızla döndü, döndü, döndü...


Gözlerini açtığında ders saatini kaçırmış olduğunu fark etti.


Gece, hamam böceğiyle sohbeti düşündüğünden de uzun sürmüştü belli ki. Geç yatmıştı, uyuduğu saatler sabaha karşı falandı. 


-Sabahları uyanmak ne büyük eziyet! dedi kendi kendine.


Yatağından kalktı. Ve masasının üzerinde duran umursamazlık maskesini yüzüne taktı. Dün taktığı neşeli maskesi yere düşmüştü, umursamadı. Bugün hiçbir acıyı umursamayacaktı.


Maskeleri iyi ki vardı.


Yoksa hayat gerçek hisleri sonuna dek yaşamaya izin verecek kadar sevemezdi hiçbir canlıyı.









Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets