12 Nisan 2012 Perşembe

Evliliğin Matematiği

www.tips-fb.com




Evlilik de hesap kitap işidir oysa. Hesabı yetmeyenler, hiç bulaşmasın mümkünse.







Epey zaman önce yakın bir arkadaşım vardı. Manidar yazıları bulup bulup bana mail atardı. Öyle etkilenirdim ki derlemelerinden hepsini özenle saklardım üşenmeden. 


Ve bugün, mail'lerimle nostalji yaptım azıcık. Sanırım eskilere dönmek çok da güzel olmuyor bazen. Nedense ben, ne zaman eskiye dönsem, acıyacak bir şeyler buluyorum. 


O arkadaşımı andım bu mail'de de. Ve anlatmaya çabaladığı şeyleri elbette. Hepsi sandıklara kaldırılmıştı. Verilen mesajlar da, aşk da, arkadaşlık da...


Zaten çok şey öğrenmiştim ondan. Hayatta hiçbir şeyin baki olmadığını en çok da...


Çünkü kimileri, gidişleriyle veriyorlar hayat derslerini. O da yaşadığım en büyük hayat derslerinden biriydi.


Bu yazıyı okuyunca -hazır da alışmışken alıntılara- paylaşmak istedim burada.


Kim bilir, belki birileri bu yazıyı düstur edinir. Her şey teorikte iyidir güzeldir de, pratiğe dökmesi meseledir.


Bakın Can Dündar'ın pratiği nasıl da imrenilesi...


-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-


Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için. 17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum aynı zamanda da. Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor. Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan... 


Nedir bu dayatmalar? 


Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine ya da en azından eşit olması bunların sadece ikisi. Olmaz, yürümez diyor toplum. Erkek yasça büyük olmalı ki, kadına 'höt' dediğinde oturmalı kadın. Ya da yumuşatıyorlar: Efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum falan) küçük olmalıymış yaşı. Eğitimde de böyle. Kadının çok okumuşu bilmişi olur muymuş, evde kalmakmış layıkı. 


Eşim benden 2 yaş büyük; ne 'höt' dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü. Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti. "Ooo Can Bey kapmışınız çıtırı." esprilerine muhatap dahi oldum. 


Eşim üç üniversite bitirdi, ben bir taneyi 9 senede bitirdim. Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım. "Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır" der Halil Çibran. Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi, ben dinlerken o konuştu 17 sene. O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "Haklısın bir tanem." dedik. Öfke bitip fırtına durulduğunda "Ama bir de böyle düşün." de dedik fikrimizi savunurken. 


Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, aynı amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta. Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık. Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan karsı cins diye sorgulamadık da ama. Sevginin en büyük dostuydu bizim için güven ve güvenin ardına saklanmış bir saygı vardı daima.


Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede. Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yasayacaktık? Bir gün öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bir gece. Misafir odasında... Gece yarısı kapı açıldı, eşim; "Ne yapıyorsun burada?" diye sordu. Kapının eşiğinden, "Uyuyorum." dedim buz gibi bir sesle. Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı, elinde yastıkla... "Kay yana." dedi daracık yatakta. "Ne yapıyorsun?" dediğimde "Benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim!" dedi. Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yatma saatine kadar sürecekti. Ve bence doğrusu da bu. 


Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç. Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize. Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu, belki de 41. çift olacaktık o listede. Ama oyunun kurallarını biz koyduk. Ne de olsa bizim oyunumuzdu oynanan. 


Evlilik; hesapsız içine alınması gereken bir oyun bence. Topluma kulaklarını tıkayarak hem de. Ne benim, ne de bizim sözlerimizle... Sadece gönlünüzden geçtiğince... 


Dediği gibi Ataol Behramoğlu' nun, "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın; ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına. Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana."


CAN DÜNDAR *


*Hayat kısa gelen bir battaniye gibidir. Yukarı çekersin ayak parmakların isyan eder. Aşağı çekersin omuzların titrer. Ama yine de, neşeli insanlar dizlerini karınlarına çeker, rahat bir uyku uyumayı başarır.


-Can Dündar'ın kadın-erkek ilişkisine Atatürk'ün yazdıklarından yola çıkarak yazdığı diğer bir yazısı ise burada: http://www.candundar.com.tr/_old/index.php?Did=709

Dip not: Arama motorlarında Can Dündar'ın eşini aldatmasıyla ilgili haberleri okuduğumda anladım ki hiçbir ilişki mükemmel olamaz. Belki uzun tutulabilir...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets