28 Kasım 2011 Pazartesi

Yıllanmış Aşkların, Şarap Gibidir Kadınları

www.tips-fb.com




Kadın, adam gittikten sonra anlamıştı: Yıllandıkça güzel olan tek şey şaraptı.





"Antibiyotik saatim geldi de geçiyor bile. Onu içmeden önce bir şeyler yemiş olmam lazım ya, sırf bundan kaçıyorum aslında. İlaç içmek -benim durumumda- şeker tüketmek gibi bir şey. Öyle ağır ve katlanılamaz bi' tarafı yok neyse ki. Yine de kendimi bu şekilde cezalandırmaktan keyif alıyor gibiyim. Kendimi cezalandırdığımda beni duyacakmış gibi geliyor. Onun da canı yanacakmış, içi parçalanacakmış gibi... Belki o zaman anlar beni. Sahi, anlar mı ki?"


Kadın gülmeyen kaderini karalıyordu sanki. Elindeki kağıda, çat pat yazabilen bir kalemle silik silik de olsa karaladığı cümleler kadardı umudu. Umut oradan buradan toplanmazdı, biliyordu. Elinde avucunda ne varsa yitip gitmişti, elbet gidenlerin az da olsa artığı olacaktı. O artıkları derleyip umut dese adına ne çıkardı? 

Yazdı, yazdı... 

Saatler geçmesine rağmen ne gelen vardı, ne giden vardı.
_____________________________________

"Bu şarkıyı ilk kez dinliyorum, daha önce neden dinletmedin bana?"
"Gerek duymadım galiba."
"Şimdi ne değişti?"
"Gidiyorsun."
"Gitmeliyim, biliyorsun."
"İyi ya işte, bunu dinle öyle git. İstiyorum ki giderken yüreğin yas tutsun."
"Ceza mı veriyorsun bana?"
"Hayır, yıllardır yaptığımızı yapıyorum. Acımı dahi seninle paylaşıyorum."


Böyleydi kadınlar. Ne var ne yoksa paylaşmak isterlerdi sevdikleri adamla. Küçük bir kız çocuğu misali mutluluklarını da, ölüm döşeğinde umutsuz bir hasta gibi acılarını da... Ölürken de severlerdi, doğarken de... İnandıkları, günün birinde 'O'nun çıkıp geleceği değil miydi? Oysa 'O' olmaya meyilli tüm adamlar gitmeye mahkumdular. Kimisi tümden giderdi, yanına bedenini alıp; kimisi ruhen giderdi, yılları bahane sayıp... 


Kadın, adam gittikten sonra anlamıştı: Yıllandıkça güzel olan tek şey şaraptı.
_______________________________________


Yüreğimden damlayan kan mı sanıyorsun sen?
Sana kanıyor sevgim, ah bir bilsen!
Bir nefeslik sevsen, bir an istesen
Ölümsüz olurdu ruhum, kanım kururdu,
Ömrüm, bu şehirden de büyük olurdu.


Kuş bakışı bir hoş geldine dahi razıydı, yılların acısı böyle de çıkardı. Çok sevmesine gerek yoktu adamın, ikisine de yeterdi kadının yanında durmaya yetecek kadarı. Platonik aşk derlerdi ya hani, kadın için böylesi bir aşk yoktu, olamazdı. Karşılıksız sevmek de neydi? Kadının aşkı öyle derindi ki, adamın yerine de seviyordu kendini. 


Bir şiir yazdı, küçük ömrüne kadeh kaldırdı. Altında imzası dahi yoktu ama, şiirin yanında küçük ömründen kalma cansız bedeni vardı. Artık, iki kişilik sevmeye takati kalmamıştı.
__________________________________

Sımsıkı sarıldı nefesinin iplerine, derin bir iç çekişe sakladı hayallerini. Her iç çekişinde bir hayalini daha yeni bir derinliğe gömecekti. Kaç metrelik derinliklerde kaybetmişti kendini? Kaç adımda yeniden bulmuştu sahi? Arınıp zihin ötesi düşüncelerinden, dillendirdi kelimelerini.

Bu zamana dek kayda değer üç kadın tanımıştı; biri mektuplar yazardı, biri konuşmaya bayılırdı, birinin şair tarafı vardı. Üçü de yıllanmış aşklarına feda edilmiş üç ayrı ömre, tek bir kadını sığdırmıştı. Her biri ayrı bir parçaydı. Her biri eksikti, tamamlanamamıştı. Üçünün de ortak bir yanılgısı vardı: Sandılar ki, onları tamamlayacak olan şey, sevdikleri adamlardı. Oysa ruhlarındaki yırtıklara dikkat kesilseler, tam bir kadın olmayı becerseler... şimdi daha farklı olurdu belki her şey. Ne yaşlanıp giderdi tek başına mektuplar yazan kadın; ne terk edilirdi defalarca şimdi tamamen susan, eskiden konuşmaya bayılan kadın; ne de ruhundan vazgeçerdi kafiyeler giymiş kadın... 

Yazar başını eğdi önüne. Sarıldığı nefes ipleri iç çekiş nöbeti geçiriyordu yine. Her iç geçirdiğinde eski hikayeleri unutur, yenilerine dalıp giderdi. 


Unuttu bu üç belirsiz kadını birden bire.

Kadehine baktı; ne şarap kalmıştı, ne gençliği kalmıştı. Penceresinden baktığı şehir, çoktan uykuya dalmıştı. 


Kadın olmanın yükü omuzlarında, kabuslarla dolu yeni bir uykuya sarıldı.


Mektuplar yazdı, çıldırasıya konuştu, şiirlerine kafiyeler uydurdu. Tamamlayamadı kendini, yazar oldu. 


Hangi kılığa girerse girsin, eksik kalıyordu.




Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets