9 Şubat 2012 Perşembe

Kırmızı Devrimi

www.tips-fb.com







Ve büyümenin bir gecelik hikayesi.









Uzunca zaman olmuş yazmayalı. 1 ay civarı... Aslında buna yazmaya ara vermek demek yanlış olur, bloggercılık oynamaya ara vermek demeli. Bir süre uzak kaldım hayal dünyamın oyunlarından evet, ama hayal ettiklerime -hayal ettiğim yollardan tam olarak geçmesem de- yaklaşmış olmak keyif vericiydi. Biliyorum, yine anlaşılması zor bir cümle daha kurdum. E ama demiştim özledim diye. Dememiş miydim? Her neyse. Demiş oldum bahaneyle. Kurduğum yalnız bana anlamlı cümleye gelince... Çocukluğumdan beri düşlediğim, 7 yıldır ele avuca gelir halde beklediğim olaya yaklaştım bir adım daha. Şaka maka... Nişanlandım sonunda! Nasıl oldu hiç anlamadım. Zihnimde yer eden en bariz şey -kadınlık bu olsa gerek- kuaförde geçirdiğim keyifli ama tedirgin dakikalardı. Kuaför faslını kazasız belasız ve hatta istediğim kıvamda geçirdikten sonra, benim için en zorlu zamanlar atlatılmıştı. Ah biz dişi varlıklar! Kırmızılar, sarılar, pembeler velhasıl renkler içinde neye benzersek benzeyelim, kuaförlerde prenseslere benzediğimiz kesin. (Kimi korkunç kuaför kazalarını es geçiyorum, es geçmek istiyorum.) Özetle, kurmaya hazırlandığım yeni ülkemin prenseslik tacını giydim birkaç hafta önce. Darısı, sadece iyi hatıralar toplanarak yaşanan bir süreçte, arzu edenlerin gönüllerine...

Nişandı, nişanlı olmaya alışmaktı, yeni bir yüzüğü parmağa kabul ettirmekti, insanlara bu haberi vermekti, oydu buydu, hayaldi gerçekti derken... Bi' baktım akıvermiş zaman ben fark etmeden. Bu nişan denen şey öyle sihirli ki bir anda üç beş yaş birden büyüyor insan sanki. Daha dün sohbetleri sınırları içine giremediğim, girsem zaten ne derim kestiremediğim teyzeler, yanımda doğumdu, çocuktu, ev geçimiydi, koca derdiydi, pazardı manavdı konuşur oldular. Bir günde değişti dünya! Bir günde koca bir kadın oldum galiba. Hayır merak ediyorum, evlendiğimde günlere gitmeye de başlar mıyım ki? Hoş, bende o potansiyel ziyadesiyle var gibi. Pek seviyorum öyle huzurlu, dedikodulu, örgülü, çaylı, kekli toplanmaları. İçimdeki kadın evde oturmaya alışık mıdır bilemiyorum ama arada bir böyle bir hayata da özeniyor galiba. Zaten onunla pek bi' savaşıyoruz şu sıra. Diş bilemelerimiz birbirimize yalnızca.

Nişan elbisemi almak için girdiğim mağazada kurduğum ilk cümle geliyor şu anda aklıma: "Pembe saten bir elbise bakıyorum. Uzun olmasın, diz üstü olsun. Ha varsa başka renkleriniz onlara da bakabilirim. Ama ne olursa olsun, sakın kırmızı olmasın! Bana hiç yakışmaz da."

Sonuç: Nişan fotoğraflarında kırmızı saten elbisesiyle gülümseyen ben.

Hep içimdeki bana ters o kadın yüzünden!

Bu deneyim, kırmızı rujlu dudaklarıma aynada hayran hayran bakan görüntümle ve siyah uzun topuklu kırmızı rugan ayakkabılara aşık olmamla da birleşince tokat gibi bir hayat dersi aldım kendimce. Evet, hayat dersleri bazen kimilerinin saçma bulduğu gereksiz detaylarda gizlidir bence. Yıllardır kırmızı bardaktan çay dahi içmezken ben, kırmızının bende korkunç durduğunu düşünürken inceden ve mağazaya girdiğimde ilk iş kırmızı renge ambargo koyarken şüphe etmeden bilincimden, en özel günlerimden birinde kıpkırmızı olmam olağan üstü bir mesajdı elbette: Asla radikal olmamak gerek ve asla keskin sınırlar çizmemek... Bendeki -kendi içimde büyük- sınırın telleri tüm dikenlerine inat kesildi. İçime gömdüğüm kırmızı mayınlar bir bir temizlendi. Kırmızı renk artık tehlikeyi çağrıştırmıyor zihnimde. Sarı saçlı (Çakma olsa ne yazar?) bir kadına yakışabilecek yegane renklerden biri oymuş meğerse. Benim gibi bir pembe delisi için bu bir devrim değil de ne?

"Devrimler bir gecede olur." demişti çok sevdiğim bir dostum. Bu söz kimin sözü şimdi bilemiyorum. Lakin o sözü nişan gecemde ve kendi içimde epeyce derin yaşadım ben. Şimdi bu yazıyı okuyan şahıs, bendeki kırmızı ambargosunun kalkması senin için bir şey ifade etmiyor olabilir. Ama beni yakından tanıyanlar ve benim için bu, çok şey demektir.

Bu sebepten evet, büyüdüm nişan gecemde ben. Teyzelerle sohbet edebilecek ve ev geçimini anlayabilecek kadar olgunlaştım gerçekten. Zira kırmızı renk, o çocuksu hallerimden aldı beni, çekici bir kadın haline getirdi. Kim ne kadar çekildi o tartışılır tabii. Zaten o anda mıknatısı olmak istediğim tek erkeğin yüzüğü parmağımda şimdi.

Tıpkı oluşumuna hayran kaldığımız gökkuşağı gibi... İnsan renkli olan her şeyi sevmeli.

Pembe benim için her zaman özel kalacak elbet. Ama düşman olduğum hiçbir renk olmamalı idi.

Kalmadı ve düşmanlık bitti.

Kırmızı ile aramdaki düşmanlığın sonu gibi... Tüm düşmanlıkların bittiği bir dünya diler bu satırlar.

Okuyanlara rengarenk saygılar.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets