2 Mayıs 2012 Çarşamba

Dünyanın En Büyük Günahı

www.tips-fb.com






...hayallere sınır koymaktı.









"Kaç yaşındasın?" diye sordu adam. Kadın ürkek bir ceylan gibi birkaç adım geri gitti. Ne zaman yaşını sorsalar, zihninde belirirdi geçmişi. Pek parlak şeyler görmezdi. Yığınla acı, gözyaşı, yenilgi...

"Yeterince büyüdüm." diye cevap verdi. Kaçmak istediği şeylere yuvarlak cevaplar verme gibi bir huy edinmişti. Çünkü bu zamana kadar dürüstlüğünden hiçbir fayda görmemişti. Artık gizlenmeliydi belki. Belki de başka biri gibi görünmeliydi.

"Ne kadar yeterince ama?"
"Bunu bilmek sana ne kazandıracak ki?"
"Senin hakkında daha çok bilgi edinmiş olacağım."
"Beni tanımak iyi bir şey sanıyorsan yanılıyorsun."
"Seni tanımak istiyorum."
"Koca bir ızdırabın içine düşmek için mi?"

Pes etmeyecekti adam. Kimi şeyler, acıtacağını bilsek bile cezbeder bizi ya hani... Adamın yaşadığı da böyle bir şeydi. Kendisi de biliyordu gerçeği. Kadın gizemli olduğu sürece dikkatini çekecek, kendini açtığı ölçüde değerini yitirecekti. Yine de açıldıkça değerlenen bir şeye sahip olma dürtüsü vardı adamda. Bu kadında değil belki ama... Belki başka bir kadında. Günün birinde, tanıdıkça daha çok seveceği biri çıkacaktı elbet karşısına.

"İçtiğim şarabın bile kaç yıllık olduğunu merak ediyorum ben." 
"Yıllandıkça güzelleşiyor çünkü şarap."
"Ben şarap sevmem ki."
"Niye içiyorsun o halde?"
"Herkes içiyor diye..."

Şaşırdı adam dürüstlüğüne. Bu gerçeği ilk kez paylaşıyordu biriyle. Kimi şeyleri sırf başkaları yapıyor diye yapmaktan kendince hoşnuttu ama dışarıdan biri bunu hoş bulmayacaktı asla. Fakat bu kez farklı bir şey olmuş gibiydi. Kızmak yerine, gülümsüyordu kadın şimdi.

"Bu kadar dürüst birine açık olmazsam eğer, evren beni lanetler."

Kadınların dürüst adamlara olan sonsuz güvenleri her zaman bir gerçeği atladı çağlar boyunca: Bir adam, bir kadına sahip olana dek idealdi oysa.

"26 yaşındayım. Senin anlayacağın, kazık kadarım."
"Hayata yeni başlıyorsun desene."
"Öyle mi? Ben hayatı yarıladım sanıyordum halbuki."
"Yıllardır başlayamadım hayatı yaşamaya. Sen bana göre, henüz doğmamışsın bile."
"Senin yaşın kaç ki?"

Karşısında kendisi olmaktan kaçamadığı kadının gözlerine baktı adam. Aşık olunabilecek kadar güzeldi gözleri. Bir peri kızına benzemiyordu ama pekala bir erkeği mutlu edebilirdi. 

"Sen tahmin et. Ama şöyle bir şey var; ne tahmin edersen, o yaşta kalacağım."

Durdu kadın. Yine bir belirsizlik daha gelip durmuştu önünde. O hayal kurmayı bırakalı öyle çok olmuştu ki yeni bir hayalin içine daha girmeye mecali yoktu şimdi. Sustu. Yutkundu. Bunu adama anlatmanın bir yolu olmalıydı. Zira adam kendince kadına jest yapıyor gibiydi. Kadının böyle oyunlarla kaybedecek vakti yoktu ki.

"Her şeyin hayal ettiğim gibi olması..."
"Evet, hoşuna gitmez mi bu?"
"Ya gerçekler ortaya çıkar da hayallerim yıkılırsa?"
"Hayallerin yıkılmasın diye yaşımı sonsuza dek saklayabilirim."

Gülüyordu adam. Anlamadığı tuhaf bir şey vardı. Ki bu, kadının gerçeğiydi. Kadın öylesine korkar olmuştu ki hayallerinden, artık onlarla yaşamaya cesareti yoktu. Çok fazla hayal heba etmişti yaşamak ve sevmek yolunda. Artık israf edecek hayali kalmamıştı avuçlarında.

"Mesele yaşını bilmek değil."
"Ne öyleyse?"
"Mesele, uzunca zaman inandığım bir şeyin gün olup yalan olduğunu bilmekte."
"Abartma lütfen."
"Yorma beni. Baştan söyle yaşını, sınırlamak istiyorum hayal dünyamı."

Yüzündeki çapkın gülümsemeyi yitirdi adam. Kadın ciddiydi. Minicik bir hayalden bile korkar haldeydi. Bu derece yaralanmış hiçbir ceylan hayatta kalamazdı ki. Kadın nasıl soluk alıyor, nasıl yaşam belirtileri gösteriyordu? Böyle yaşamak, en zor ölüm olsa gerekti. Hayallerden korkarak yaşamak, ölümün ta kendisiydi.

"Çok tehlikeli bu. Hayallere sınır koymak..."
"Öyle mi? Nedense hiç farkında değilim."
"Hayallere sınır koymak, dünyanın en büyük günahıdır."
"Daha büyük günahlar biliyorum ben."
"Yanılıyorsun. Ki zaten gerçek de inandığın şeydir. Neye inanırsan, o senin gerçeğindir."
"Tutkuyla inandığım şeyler de var elbet. Ama adları hayal değil."
"Hadi, bi' başlangıç yap bugün hayallerine. Arın şu büyük günahtan."
"Ya diğer günahlarım?"
"İnandıkça temizlenecek onlar da."
"Umarım..."
"O yüzden inandığın gerçeği yarat. Bana ve kendine bir anlam yüklemiş olacaksın."

Durdu kadın. Kaybedecek neyi kaldığını düşündü. Dün gece bir rüya görmüştü. Rüyasında yıllar önce kaybettiği dedesinin kullandığı arabada huzurla gitmekteydi. Yağmur vardı dışarıda ama o ıslanmıyordu. İçerideydi. Dedesi gibi huzur doluydu yeri. Birden hayallerini alıp giden adam çıktı karşısına. Kucağında bir erkek çocuğuyla... Çocuk, kadına doğru koştu. Adam çocuğu durdurdu. Demek ki bu çocuk ikisinin çocuğu değildi. Demek ki hayallerinin biri daha oracıkta yitip gitmişti. Derken bir başka kadın çıktı adamın ardından. Ve çocuğu da yanlarına alıp ayrıldılar oradan.

Rüyada erkek çocuğu görmek, sıkıntıyı atmak demekti hani? Her rüyasında daha da sıkıntıya batıyordu zavallı kadının kalbi.

Kadının yüzündeki çizgiler bir bir sayılıyordu şimdi. Alnında yığınla kırışık belirmişti, hayallerini yitirdiği günden beri. Yaşlanmak mıydı bu, yoksa acının yüze yansıması mıydı; bilemiyordu. Tek bildiği, bir daha hayal kurmak da rüya görmek de istemiyordu!

"28..." dedi bir anda. Oysa birkaç saniye önce hayal kurmak istemediğini haykırıyordu ruhuna. Şimdi bir kumar daha oynuyordu hayatıyla. Gerçek olmadığını bile bile bir görev yüklemişti kendine. Ve minicik bir adım atıp koca bir hayal kırıklığına kapı aralamıştı işte.

"Neden 28?"
"Hem çok tehlikeli, hem de çok derinsin. Bunun için epey bi' yıl biriktirmiş olman lazım."
"28 yeter mi sence bu birikim için?"
"26 yılda biriktirdiklerimi düşünürsem, çok bile..."
"Tanrıça gibi hissetmelisin kendini."
"Köle gibi hissediyorum epeydir."
"Artık hayallerin değişti. Hislerini de değiştir. Sen bir tanrıçasın!"
"Benden tanrıça olmaz."
"Oldu bile. Bak, hayal de olsa bir insan yarattın az önce."
"Sadece yaşını tahmin etmeye çalıştım."
"Çok güzel..."
"Nesi güzel? Çocuk da yapar bunu."
"Çocukların hayal kurma sorunları yoktur çünkü. Onları küçümseme. Asıl zor olan, bunu 26 yaşında bir kadının yapmış olması."



Sustu kadın. Gülümsedi adam. Bu defaki gülüş şefkatliydi sanki. Adam kadını hayal kurdukça seviyor gibiydi. Kadınsa hayallerini bir adama bağlamıştı öylece. Adam gitse, hayalsiz kalacaktı yine.

Fakat böyle bir şeydi hayat. Defalarca aynı hatayı yapmaya doymayacaktı insan, binlerce tövbe etmiş olsa bile...

*

Okunmalı: Aşkı Alerji Öldürür | Tuna Kiremitçi
Dinlenmeli: Yolun Başı | Sertab Erener


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets