7 Ocak 2012 Cumartesi

Dikkat! Zamansız Hayal Kurmak Yasaktır

www.tips-fb.com






Ve karşılıksız seven herkes yalnızlıkla cezalandırılacaktır.









"Lütfen..." dedi bir ses, "Bir sabah da öperek uyandır beni."


Sustu siyahlar, o sesin ne istediğini asla anlamadılar. Oysa çok da zor değildi, sevdiğine sevdiğini gösterme işi. Sonuçta kimse sana onu zorla sevdirmedi ki. Bu senin seçimindi. Sevgiyi bilmek yetmezdi; görmek, duymak, hissetmek gerekti. Suskun siyahlar da gaipten gelen o sesi sevmişti, uzunca zaman onu sevmekten vazgeçmemişti. Fakat bir gün bir sis çökmüştü yüreğin üstüne, sevgi görünmez olmuştu çıplak gözlerle. Gaipten gelen o ses, ağlamakla temizleyemedi içine yapışıp kalan acıyı. Başka türlü acımalıydı, başka bir yol olmalıydı. Saçını başını yolsa, olur muydu iç kanamalarından kurtulma şansı? Nedendir bilinmez, saçlarına dokunmaktan hiç hoşlanmazdı. Belki de sevgiyle dokunulsun istemişti hep, o ana kadar da dokunulmaz ilan etmişti onları.  


Bu yüzden uzunca zaman kanadı, kanadı... 


Kan kayıpları arttıkça uzun uykular tarafından esir alındı.


Ölümden korkuyor, ama yaşamakla da baş edemiyordu hayatı. Bu yüzdendi uzun uykulara yenik göz kapakları. Tembel ya da umursamaz görünüyordu dışarıdan. Halbuki kimse düşünmüyordu, uykunun küçük ölüm hali olduğunu. Gaipten gelen ses uyudukça istemli ölüyordu. Korkmuyordu ölürken, bildiği türden bir ölümdü çünkü bu.


"Ne istediğini söyle!" diye haykırdı siyahlar, "Ne yapayım seni mutlu etmek için?"


Siyahlar kaç kişilikti bilinmiyordu. Lakin kendi içlerindeki siyahlardan haberleri dahi yoktu. Zamanında gaipten gelen sesin bir ışığı, bir parlaklığı vardı. Bu haliyle siyahların gözünü almıştı. Kapkara o şey, bu ışıkla yeniden aydınlanmış, yeniden parlamıştı. Gaipten gelen ses bir tür Güneş'ti sanki. Her sabah siyahlar ona "Günaydın Güneş'im." derdi. Çünkü bu ışık, etrafında ne var ne yoksa aydınlatıyor, ısıtıyordu. Asla parlamayacak olanları dahi bir yıldız gibi ışıl ışıl kılıyordu. O bir Güneş'ti, sevdikleriyse yıldız... Ne zaman gülümsese mutluluk saçılırdı etrafa, kimse kalmazdı ışıksız.


Lakin kendinden vere vere tükendi bir gün o da. Güneş dahi sonsuz değildi, ölüm vardı elbet sonunda. Ölmek tükenmek değil yenilenmekti belki ama, yaşarken ölmek ve eski ışığından mahrum bi' halde devam etmek... işte bu en acısıydı aslında.


Zamanında bir tür Güneş olan o ses, çekildi kendi kabuğuna. O kabuğa kim dokunsa, son enerjisiyle yakıyordu onu adeta. Tahammülü kalmamıştı sevgisiz dokunuşlara. Her kim gelse kapısına ve kabuğunu kırmak için kim çabalasa, büyük bir tepki alıyordu karşılığında. Kül oluyordu gaipten gelen sese yaklaşan herkes, yanıyordu eski hayat kaynaklarında.


Çünkü tek bir şey istiyordu kabuğun sahibi: Sevgi. Ismarlama sevgiler onu mutlu edemezdi, olmayan sevgiler kanatırdı içini. Siyahlar sayıklıyordu ya hani "Söyle ne istediğini!" diye... Söyleyemezdi. Çünkü o zaman sevgi olmazdı ismi. 


Böylesi bir sevgi, parayla satın alınabilecek türden gibi...


Çok şey istemedi aslında, karşılıksız sevgilerdi dileği. Işık veremediği, ısıtamadığı ve hatta yanlışlıkla yaktığı zaman dahi onu sevebilecek birileri... Bir Güneş olması şart mıydı sevilmek için sanki? Sadece işe yaradığı zaman sevilmek... Bu muydu onun kaderi? 


Karşılıksız sevilmemiş miydi kimse? 


Bir Güneş olmasa da ısıtamaz mıydı yani, verdiği sonsuz sevgiyle?


Sonra sonra anladı; sevginin hemen her türü karşılıklıydı. Seni sen olduğun için sevebilecek kimse yoktu, öyleleri sadece masal kahramanıydı. Oysa gerçek hayatta da kahramanlar olmalıydı. Buna inanmıştı. Tüm inançları yerle bir olduğunda gerçekle yüzleşmek kadar zordu yalnız kalmak. Daha doğrusu hep yalnız olduğunu anlamak... Koca bir kalabalıkta, gerçek olduğuna inandığın hayallerine dikkatle bakmak ve aslında güzel olan her şeyin bir yanılsama olduğunun farkına varmak... Bu zamana dek yalnız olmadığını düşünüp rol yapmıştı sadece. Şimdi, yalnızlık rolünün hakkını verme zamanı gelmişti işte.


O gün bugündür, gaipten gelen bir ses o sadece. Siyahlar hâlâ beyaz olduklarını sanıyor, sevgiler hâlâ şartlara bağlanıyor, hayaller erteleniyor ve onları kurmak için randevu alınıyor, bir tek güzel söz için mendil açıp dileniliyor, ağlamak gülmekten daha normal sayılıyor, çok gülene deli damgası vuruluyor ve canı acıyana bir tekme de en güvendikleri vuruyor. Gaipten gelen ses kendi kabuğunda kendi dünyasını yaşarken, sevilenden çekip gitmek gün geçtikçe daha kolay bir hal alıyor.


Yalnızlığa zor denir ya, yalnız olduğunu hissetmek daha zor aslında yığınla gürültü arasında.


Ve uyanmak ömürlük gaflet uykusundan...


Hayal kurma randevularını kaçırdığını fark edip koşmak kaçan bir hayatın ardından...


Oysa her şeyin bir zamanı vardı.


Lakin hayaller ve sevgiler -her zaman- zamansızdı.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets