2 Ocak 2012 Pazartesi

Sihirliymiş Meğer 2012!

www.tips-fb.com




Kim bilebilirdi ki?








Mutluluk ve umut yaramaz iki çocuk gibidir. Kimi zaman habersizce kaçıp giderler ve telaşla arasanız da onları, bir süre geri gelmezler. Umudunuzu yitirdiğiniz anda dua edebiliyorsanız hâlâ, o zaman beklemek gerek galiba. Zira bu iki yaramaz, oynamakta oldukları oyundan sıkılıp illa ki geri dönecek. Siz de belki hasretle, belki endişeyle, belki de bir miktar kızgınlıkla sarılacaksınız onlara. Her ne olursa olsun -özellikle- umudun yakasını bırakmamak lazım aslında. En çok ona ihtiyaç var şu hayatta.

2012'den hiçbir beklentim yokken, bir anda bir büyü dokundu tenime sanki. Şimdi, bir yanım eksik de olsa gülümsüyorum. Yeniden umutluyum. Ve hatta neredeyse mutluyum. Eksik yanım da tamamlanacak, inanıyorum. Hani deriz ya hep, önce sağlık diye... Evet, gerisi bir şekilde rayına oturuyor. Biliyorum biliyorum... Her üzüldüğümde yok olacak kadar perişan oluyorum. Ayağa kalkmamak için adeta direniyorum. Gardımı düşürüyor, bir hasta misali yataklara giriyorum. Belki de henüz sindiremedim büyümeyi. Çocuksu şeyler yapışım da bundandır belki.

Çünkü ancak çocukken mutlu olabiliyorum ben.

Ötesi yoruyor kalbimi, ruhumu hemen.

Bu gece, dışarıda yağan karla karışık yağmura aldırmadan ısındım kendi kendime. Bir tarafım tamamlanmış değildi evet, ama umutlarımı sıkı sıkı bağladım bedenime. Hiçbir yere kaçamazlar bundan böyle! Kulaklığımı taktım, birkaç çocuk filmi açtım. Barbie, bu geceki favorim. Muhteşem bir çocuksuluk, her şey rengarenk, pembe en favori renk... Ve her şeyin altından kalkabiliyor bilekleri incecik o zerafet. Saçlarım da onun gibi sarı -çakma da olsa- ve ikimiz de pembeye bayılıyoruz! Pek âlâ harikalar yaratabilirim dedim kendime. Ve kendim için birkaç büyü tarifi uydurdum birden bire!

Henüz kendi çapımda sihirlerim. Yıldızlar uçuşmuyor etrafımda, büyüleyici müzikler yok arka planımda, bir peri değilim daha, pembe saçlı ve kanatları olan bir Elf'im de yok zaten. Ama bunlar varmışçasına kalkabiliyorum ayağa. Neden benim de dünyam sihirli olmasın ki? Doya doya nefes alıyorum ya!

Penceremin kenarında, yazılarımı yazarken usulca, fark ettiğim şeydi benim sihrim aslında. 

Soğuk bir kış gününde A Perfect Christmas (Mükemmel Bir Yılbaşı) şarkısını dinleyip coşmaktı sihir. Yılbaşı mutluluklarından eksik kalmışlığa aldırmamaktı, yeni bir yıla yeni bir adım atmayı ummaktı. Sihir, mutlu olan her şarkıda dans etmekti. Oturduğu yerde duramamak, içi kıpır kıpır olmaktı. Ve bunların hepsinin bir şarkıyla başlamasıydı.



*-----*-----*-----*-----*-----*-----*-----*-----*-----*-----*-----*-----*-----*-----*









Ve sihir bundan sonrasıydı. Dışarıdaki soğuğa rağmen ayaklara giyilebilmiş çoraplardı. O çorapların dahi gülümseyebildiği bir kış gecesinde olmaktı. İçi huzur dolmaktı, dolup dolup boşalmaktı. Bir çift çoraba dahi sihirli muamelesi yapmak ve bunu ilk kez deliliğe bağlamamaktı sihir. 










Öte yandan sihir, yaşanılan yerdi. İçinde sevdiğin şeyleri barındıran evdi. Sana ait odandı, o odada kurduğun küçük krallıktı. Her biri hatıra dolu sevimli oyuncaklardı sihir. Yaşının 25 olmasına aldırmadan ve yeni gelen yılın 26'yı kapıya dayacağı gerçeğine rağmen oyuncaklarla mutlu olabilmekti. Yaşın kaç olursa olsun oyuncaklara aşık olacağını bilmekti sihir. Bunu bilip sevinmekti.







Parasız bir anında gözünü karartıp aldığın en sevdiğin pembe çantaydı sihir belki de. Herkes bir çanta delisi olmayabilirdi elbette. Pembe delisi akranların da yok denecek kadar azdı özünde. Ve bu senin hep hoşuna gitmişti, bir pembe fesatı olduğun için özellikle. Ya da sihirli her kişi dişi değildi. Ama senin sihrin minicik şeylerin içine gizlenmişti. Sanki o çanta sana dünyaları getirirdi. İçine elini attığında bulamayacağın şey yok gibiydi. Onu omzuna taktığında yürüdüğün yollar podyum olur, yeryüzü bir tek seni yaşıyor sanırdı. Bu da bir sihirdi işte, aksine zaten kim inanırdı?



Ve sihir en sevdiğin kolyelerine de bulaşmıştı. Hayır hayır, sihirli olan her şey kadınların değildi tabii. Bence sevgilimin gülümsemesi, en az kendisi kadar sihirli. Belki de en sevdiği gömleği sihirliydi, laptop'ı yahut anlata anlata bitiremediği duş başlığı... Benim evimdeki sihir yerleri odamda saklı. Banyoya baktım, pembe diş fırçamdan başka bir şey bulamadım. Ve bahsi geçen sihrin bir kısmının kolyelerime uçuştuğunu anladım. Bu yüzden değil miydi her kıyafetin üzerine illa onları da yakıştırma çabalarım? Kimin umrundaydı moda, sınırlar ve diğer kurallar? O kolyeler her şeyin üzerine yakışırlar! Çünkü onlar, hayatımın sihirleri. Dokunduğum anda bir periye çevirirlerdi beni.




Sihirli bir başka şey ise bakmaya doyamadığın tabloydu oysa. Bakarken başka bir dünyaya götürürdü seni, bazen sadece ona bakmak için yalnız kalırdın odanda. Ona bakar dalardın, her bakışında farklı bir diyara yol alırdın. Yine de doyamazdın, yine de her seferinde aynı sihre kanardın. Bir dost elinden hediyeyse bir de, gülümseyerek anımsardın. Baş köşede dururdu en derin sihrin; kimse bakmasın isterdin, ama göstermeden de duramazdın.


Sihir küçük ayrıntılarda gizliydi. Çünkü sihir tozları minik minikti, küçücük yerlere yerleşirlerdi. Büyük beklentiler ve acıyla örtülmüş umutsuz haller bu pembe, mor, sarı tozlar için fazlaca devasadır denebilirdi. Uçuşurlardı büyük şeylerin uzağında. Küçük şeylere sokulurlardı adeta. Bu yüzden insan, her umutsuz kaldığında küçük şeylere bakıp şükretmeli galiba. Ve yaşadığı yeri kendi elleriyle getirdiği hali izlemeli. İçinde bulunduğu kasveti def etmeli, yatağını toplamalı, çöpleri kapıya koymalı. Belki bi' duş almalı ve aynanın karşısında gülümseme provaları yapmalı. Biliyorum, hiç de kolay sayılmazlar. Ama sihir bir dokunursa... O zaman gülümsememek lüks olur galiba. Ve doyamazsınız günlerce acı çektiğiniz o yerin güzelliğine bakmaya. Düşük kalitede de olsa fotoğraflarını çekersiniz her birinin. Son ses açarsınız müziği, geç kalmış bir yılbaşı partisine davet edersiniz kendinizi.

Olur da bir gün sihirlerin yerlerini unuturum korkusuyla duvara astığınız yazıyı okursunuz defalarca. Bir dost hatırlatmıştır onu. Dosta teşekkür edersiniz ve içinize çekersiniz umudu. 

"Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz."

Parantez içini okursunuz sonra bir solukta. Âl-i İmran Suresi, 139. Ayet yazmakta... 

Ve düşünürsünüz bir kere daha. Hangi inançtan olursa olsun, inansın ya da inanmasın, ırkı milleti fark etmeksizin herkesin ihtiyacı olacaktır bu sözü duymaya. Bir sihir daha keşfedilmiştir aslında. En büyük sihir, duadır. Ve dualar evrenseldir. 

İster ellerini açsın kişi, ister gözlerini kapatsın, ister haykırsın, ister fısıldasın... 

Yeter ki sihirler saklandıkları yerden çıksın ve herkes yeni bir sayfa açsın.

Çünkü hayat kötüyü çağırmak için çok kısa.

İyiyi bekletmek için de hızlı fazlaca.

Düşünüyorum da...

2012 sihirli bir yıl olacak galiba.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

✿ Ziyaretçiler

Powered By Blogger

FeedBurner

Add to Google Reader or Homepage

ECBanner
Recommended Post Slide Out For Blogger
 
BlogOkulu Gadgets